Hayat pamuk şekeri değilmiş anne
Çok zor meslekmiş insan olmak.
Yaşayabilmek boynuna geçirilen binlerce halatın düğümleri çözülür umuduyla,
Tabureye nekadar sıkı basarsam, okadar korkmalıymışım meğer tekme atılmasından..
Büyüdükçe küçülüyormuş etrafındakiler..
Büyüdükçe çirkinleşiyormuş, yalanlar yorgan oluyormuş ihanetlere.
Zedeleniyormuş güven dedikleri kan damlamadığından farketmiyormuşsun olanları..
Sadece derin bir sızı hissettiriyormuş, senelerce neden aratan bir ağrı.
Ve küçükken senden uzaklaşma hissim,
Büyüdükçe daha çok bağlıyormuş beni sana.
Tek gerçeğim olduğunu kanıtlıyormuş, öğrendiğim yalanlar..
Hayat gazoz kapağından bozma kesici oyuncaklardan korkmak değilmiş anne..
Dönen atlı karıncalardan daha miğde bulandırıcı bir Dünya varmış dönüp duran.
Ve kırmızıklı başlıklı kız, kurtulamazmış hiçbir kurdun elinden..
Hayat masal değilmiş anne..
"Mutlu son" dedikleri sevişme seanslarının salon ağzı gerçekte.
Adalet "Çıplak Krala" benziyor anne.
Soytarıların dilinde..
Hayat yok olan binbir umudun ardından dökülen gözyaşlarının son damlasına kadar saymak zorunda olduğun hiç bilinmeyenli bir denklemmiş..
Hep doğru cevap verdiğini sanarken kadere,
Tüm soruların yanlış olduğu gerçeği tokat gibi çarparmış yüzüne..
Bir gidene yanmıyor artık içim, bir sevgiliye,
Onlara değil anne, inan sevdadan değil bu halim..
Ki hepsi haklıydı, ki hepsi yorgun, hepsi kırılmıştı, hepsi borçlu çıkarılmıştı..
Hepsinin bir yarası vardı aldığı nefeslerin karşılığını öderken sahiplendirildiği..
Üzmek istemediler beni, biliyorum anne..
Kızmıyorum.
Hepsi iyi insanlardı, çirkinleşmeyenlerden. Güvenleri zedelenenlerden.
Kahkahalardan sıyrılıp, Çıplak Krala sahiplenenlerden..
Buyüzden okadar halsizdi yürekleri, buyüzden okadar korkak, buyüzden okadar kaçak oynuyorlardı..
Bana benziyorlardı anne.
Bana benziyorlardı.
Hayat yordu hepimizi..
Ölüyorum anne
Bir daha doğurma beni !
Nursen Yıldırım