Ben Tanrı'nın En Fevri Davranışıyım

11 Aralık 2012

Beni yalnızca sen vurmadın elbet.
Geceler vardı bitmeyen,
Şaraplar vardı kırmızı,
Şiirler vardı jilet rengi..
Yine de bana mutlu oluruz gibi geldi.
Olamazdık.
Olamazmışız.
Ama geldi.
Gitmiyor.
Başımı dayayıp omzuna yumunca gözlerimi, geçer gibi geldi hepsi.
Hepsi.
Her şey.
Her kimse bunca kırgınlığın sebebi.
Beni yalnız sen kırmadın ki...

Bir sabah uyanırız,
Uyanır uyanmaz öperim seni sandım ben.
Öyle geldi.

Bir gün yağmur yağar, ıslanırız.
Saçların da ıslanır.
Saçların bahar kokar, ellerim saçlarına sarılır, ellerim kirinden arınır sandım.
Beni tek kirleten senin dudakların değil ki...

Gün batarken efkarlanınca ben,
Eşlik edersin gibi geldi bana.
Ağlamaklı oluruz.
Sebepsiz ağlarız belki.
Beni tek hüzünlendiren sen değilsin ki..

Unuturum gibi geldi bana.
Dağılırsın gibi geldi.
Bu kadar özlemin arasında yokluğuna, alışılırmış gibi geldi.
Gidişine bir yalan uydurulabilirmiş gibiydi.
Öyle değilmiş.
Hiç olmayacakmış öyle.

Her şeyi unutuyor bir kadın ama,
Masumiyetini kime emanet ettiğini asla.
Ben masumiyetimi bozdurmadım ki senden başkasına.

Nursen Yıldırım

7 Aralık 2012


İçeri gir.
Kapıyı ört.
Işıkları yak. 
Bana sarıl.

Dışarı çıkalım.
Sinemaya gideriz.
Filmi terkederiz.
Yani illa terkedilecekse bir şey...
Yürürüz.
Sarhoş olurum.
Sen olma.
Bana sarıl.

Gökyüzüne bakarız.
Karanlıkta olsa bakarız.
Dua ederim. İkimizin yerine.
Sen etme.
Bana sarıl.

Sigara içeriz.
Ellerimiz üşür.
Ben ısıtırım.
Sen bana sarıl.

Paramız biter, yürürüz.
Bitmeyen bir yol buluruz.
Bitmeyen bir türkü söyleriz.
Aşık olurum.
Sen olma.
Bana sarıl.

Konuşuruz.
Hep anlatırız.
Kimleri öptüğünden bahsedersin.
Ağlarım.
Sen ağlama.
Bana sarıl.

Kavga ederiz.
Küfür ederiz.
Bağırırsın.
Küserim.
Sen küsme.
Bana sarıl.

Güleriz.
Unuturuz öleceğini annelerimizin.
Anneler ölmesin.
Annem ölürse bana sarıl.
Çünkü bilirsin,
Bazen anneler ölüyor. Anneler ölünce çocuklar hep hüzünlü bakıyor. Hep yorgun bakıyor. Hep kırmızı bakıyor. Hep düşecekmiş gibi bakıyor.
Ve benim sırtımı dayayabileceğim bir duvarım yok.
Gölgesinde dinlebileceğim bir omuzum da yok.

Korkuyorum.
Bana sarıl.

Canım acıyınca,
Ellerim titreyince,
En çok gök gürleyince,
Yağmur yağınca,
Ve her gün doğumunda,
Düşünce bir bebek rahme,
Bir kuş uçunca,
Denizler dalganınca,
En çok yıldızların altında,
Bu cehennemin dört bir yanında,
Nefes aldıkça...
Bana sarıl.

7 Kasım 2012

İki Sigara



Yağmur yağıyordu.
Yürüdüm.
Saatlerce yürüdüm.
Saçımın her teline kadar ıslandım,
Önüme çıkan su dolu çukurlara sert adımlar attım,
Düşündüm,
Hiç durmadan aynı hızla yürüdüm,
Başımı göğe kaldırdım,
Ağladım...
Kendimi başka bir şehrin kaldırımlarına ait hissettim.
Evin önüne vardığımda duruldum, derin bir nefes aldım.. En uyuşuk şekilde anahtarı aradım, buldum.
Kapıyı açtığımda mükemmel bir yalnızlık ve müthiş bir dağınıklık "merhaba" dedi bana "hoşgeldin" dedi "nasılsın" dedi..
Ağır yalnızlıktan bahsediyorum, koyu yalnızlıktan, evin her köşesine dökülmüş yalnızlıktan, şu her fırsatta dile getirilen Allah yalnızlığından.
Ayakkabılarımı çıkardım ve iskemlenin ucuna oturdum, etrafıma baktım, aynası olan odalardan uzak durmaya çalıştım.
Aklım hala dışarıdan gelen yağmur sesinde, gözlerim dolu bir sigara daha yaktım.
-Bir şarkı geldi aklıma biraz mırıldandım.
Doğruldum,
Sırılsıklam olmuşluğuma aldırmadan bir sigara daha yaktım..
Kendimi annesinin cebinde hiç para olmadığını bilmeden lüneparkın önünden geçen ve parmakla atlıkarıncaları işaret eden bir çocuk gibi hissettim, kırılmış..
Düşmüş gibi hissettim.
Düşmüş ve çok kanamış..

Bir kez daha ölsün istedim babam.
Annemi aradım.

Bir kez daha kaybetmek istedim,
Bir kez daha büyük kaybetmek,
Mesela canımı,
Mesela hayatımı kaybetmek...

Yenilsin istedim,
Mesela bileklerim bir jilete,
Mesela boynum bir ilmeğe...

Hala yağmur yağıyor aklım, sesinde..
Gözlerim dolu,
İki sigara yaktım, biri senin yerine.

Nursen Yıldırım

6 Kasım 2012

"Mutsuzluğumdan Bahsetmek İstiyorum"


Belki ölürüz mutsuzluktan.

Sahi ölünüyor mu Tanrım mutsuzluktan ? 
Kıvrılırken gözyaşlarımız, dudaklarımızın ucuna,
Dolanırken dilimize, söyleyemediklerimiz,
Her gün ucuzlaşırken, yorgunluğumuza biçtiğimiz değer.
Bir avuç toprak bile etmezken, bir ömür feda edip beklediklerimiz...

Bekliyorum sevgilim...
Yarın gibi seni.
Bekliyorum uyanır uyanmaz seni..
Seni sevgilim, doğurmama az kalmış gibi, her an..
Sancılarım dayanılmaz hale gelse bile gelmeyeceğini bile bile..
Bekliyorum, ısrarla seni..
Defalarca kez izlenmiş bir filmin sonu gibi.

Sahi mutsuzluktan ölünüyorsa Tanrım, ben müsaitim Salı günleri.

Baharlar geçti sevgilim...
İki Bahar, biri bakire.
Temmuz'lar geçti, birinin kızıl sakalları..
Doğum günleri geçti.
Fotoğraflardan göz kırptı soğuk Kasım'lar.
Şişeler boşaltıldı sevgilim, bir adamın penisinden bir kadının vajinasına.
Ya da ağzından bir kadının, bir adamın kursağına..
Gece yarıları geçti..
Yalnızlığına aldırış edilmedi sokak lambalarının, el ele yüründü sevgilim..
Yüzümü eğdim.
Çıkarmadım sesimi.
Ben,
Seni,
Terkedilmiş,
Bir,
Tanrı,
Gibi,
Bekledim.

Sahi Tanrım bu kadar uzun mutsuzlukları yakıştırıyor musun sen üzerimize ? 

Nursen Yıldırım

28 Ekim 2012

Tek Cümle



"Aslında çok acıyor da belli etmiyorum."

Bu şiir burada biter.
Ne tek bir harf yazılır üzerine, ne silinir içinden bir harf.

Bu şiir hastane olur.
Yoğun bakım olur.
Azrail olur.

"Aslında çok acıyor da belli etmiyorum." 

Bu şiir burada biter.
Çivilenir aklına.
Ellerinle göğsünü yırtasın gelir.
Ağlayasın gelir.
Bağırasın gelir.
Kaçasın gelir.
Sövesin gelir.
Ölesin gelir.

"Aslında çok acıyor da belli etmiyorum."

Bu şiir burada biter.
Vurmak istersin kafanı duvarlara.
Sallanmak uçurumlardan aşağıya..
Koşmak istersin işlek caddelerde yalın ayak, bir başına..
Sarılmak istersin.
Sarılmak değil, sarılmak istersin gazete kağıtlarına, morg soğuklarına, toprak kokusuna..

"Aslında çok acıyor da belli etmiyorum."

Bu şiir burada biter.
Kavga başlar.
Kan dökülür.
Öyle bir iç savaştır ki bu şiir, eline, dilini kestirir.

"Aslında çok acıyor da belli etmiyorum."

Bu şiir uzar gider.
Şair ölür.

İyi günler.

Nursen Yıldırım

21 Ekim 2012

Dramatik Komedi



Aslında başka bir şey bul. Seni oyalacak bir şey. Seviştiğin kadınların listesini yap mesela, onların gülümseyişlerini hatırla. İçlerinden hangisinin seni daha çok sevdiğini tartış. Beni atla. Benim sana tapıyor olduğumu atla. Kişisel şeyler çünkü bunlar. Çünkü ben seni kişisel seviyorum. Annen gibi değil işte, bilirsin sen sen olmasaydın da sevecekti annen seni. Öyle bir şey değil bendeki. Sen olduğun için seviyorum seni, tercih hakkımı kullanarak seviyorum. Yani iddia eder gibi, var sayar gibi. Din gibi, ortaya atıyorum seni. Sonra inanıyorum. Sonra herkesi inandırıyorum varlığına. Şüphesiz ki diye başlıyorum senden konu açıldığında. Sana olan sevgim söz konusu olduğunda şüphe bırakmıyorum kimsenin aklında.
Yine de sen beni boş bırak. Yanlış soru olduğumu düşün mesela. Emin olmadığın bir cevap olduğumu düşün...
Bir daha dönüp bakma bana, büyük bir zaman kaybıymışım gibi kur beni aklında.
Bana kendini hatırlatma...
Beni unutma ama seni seviyor olduğumu unut. Senin gözlerini unutamadığımı unut. Her gelişinde, kapılarımı açık buluşlarını unut.
Bir söz beklediğimi senden, bir ses beklediğimi... Unut her gece seni gördüğümü rüyalarımda. Ben ki senin adını görünce bir esnaf tabelasında, bir sokak duvarında, bir bar girişinde oturur sabahlardım orada, öyle bir sevmek ki adına dahi saygı duyardı. Adın klisede şarap kadar kutsaldı. Yine de unut...
Bana kendini hatırlatma...

Ben iyiyim.
Bazı ülkelerde sonbahar şimdi, ondan biraz hüzünlüyüm tabi.. Bazı ülkelerde kar yağıyor şimdi, ondan üşüyorum biraz. Bazı ülkelerde saat gece yarısını çok geçti diye kısık sesle konuşuyorum gündüz vakitleri..
Tesadüflere inanmıyorum hala. Ve hala sevmiyorum, sevmediğin şeyleri..
Hala sana dokunan her kadının cehenneme gitmesi gereketiği görüşündeyim. Ben sana dokunamadığım her an zaten cehennem gibi bir yerdeyim.
Günah işlemek kadar basit değil tabi hala uyuyabilmek..
Ağlayamamak da zor üstelik..

Ölüm gibi oluyor bazen. Ölmüşüm gibi. Ben her şeyden vazgeçiyorum. Zengin olabilme ihtimalimden vaz geçiyorum. Erteliyorum bugünleri, hiçbir şey yapmıyorum. Kendime, kendimi kanıtlıyorum. Hiçbir şey yapmıyorum. Bir ölü kadar hiçbir şey yapmıyorum.
Bu yüzden bana kendini hatırlatma...
Hayata döndürüyorsun beni. İş ilanlarına bakıyorum mesela. Erkenden uyanıp sokağa çıkıyorum. Durmadan kontrol ediyorum saatleri, takvim tutuyorum, gazete alıyorum, karıştırmıyorum günleri. Bir kez daha ölmesi güç oluyor. Bir kez daha vaz geçmesi zor oluyor... Zor oluyor bulup bulup, kaybetmesi seni. Ya da kaybedip kaybedip, kazandım sanması. 

Bana kendini hatırlatma.
Seni kişisel seviyorum. Hür irademle. Seninle hiç alakası olmadan seviyorum seni. Geleceğin günü hesaplamadan, takvimsiz seviyorum. Yalnız izliyorum bu filmi, yalnız ve sansürsüz. Umutsuz seviyorum. Başka bir adamın elini tutarken seviyorum seni. Başka bir adamın bebeğini kucağıma aldığımda da seni seviyor olacağım. Yarınsız seviyorum. Anlıyor musun ? Beklentisiz. Yani gelme..
Yani ben zaten hiç unutmuyorum seni. Bu yüzden hatırlatma bana kendini...
Benim seni hiç unutmuyor olmam da kişisel çünkü. Parmak izim kadar kişisel. Seni seviyor olmam kadar kişisel. İnançlarım kadar kişisel...
Seni barındırmıyor. Seni ilgilendirmiyor..

Orada bir yerdesin. 
Hala orada bir yerde beni sevmiyorsun. Ki zaten ben inanıyorum ki çilekli pasta da sevmiyor beni, ben onu severek yiyiyorum. Umursamadan yiyiyorum. Onu yerken beni sevip sevmediği umrumda olmuyor. Böyle bir şey seni seviyor olmak... 

Bana kendini hatırlatma.
Çünkü bu, beni tercihlerim yüzünden yargılıyor olmandan farklı değil. Anla...

Nursen Yıldırım

11 Ekim 2012

Vasiyet



Elbette kirlenmekten bahsedeceğiz..
Koyu renk kalemlerle yazacağız şiirlerimizi,
Karanlığı savunacağız,
Arkasında duracağız, arka sokakların.
Duman kokacak boğazımız.
Elbette inanmayacağız dostluklarımızın samimiyetine,
Şehvetine kapılmayacağız aşklarımızın..

"Sen yine de beni unutma !" bunun konumuzla hiç alakası yok ama sen yine de beni unutma..

Elbette ihanetlerden, yalanlardan, korkulardan bahsedeceğiz.
Yediğimiz kazıkları sıralayacağız ard arda.
Küfürler edeceğiz,
Kavgalar.

"Ben yine de seni unutmam !" bunun da konumuzla hiç yalakası yok ama yine de bil. Unutmam.
Olduk olmadık zamanlarda gelirsin aklıma.
Simit atarken martılara mesela Üsküdar'da
Biz seninle hiç Üsküdar'a gitmedik oysa..
Yine de unutmam, şikayetsiz unutmam seni.

Elbette ölümlerden bahsedeceğiz.
Kötü olmak isteyeceğiz, bir kez daha kırılmamak adına.
Elbette porno filmlerden fırlamış gibi davranacağız, düzüşmenin, sevgilerimizden daha değerli olduğu muhteşem yüzyılda.. 
İntiharlar düşleyeceğiz, kafamızı yastığa koyduğumuzda.
Aşık olmak da bir intihardır aslında..

"Sen yine de beni hatırla." bu konumuzun ta kendisi aslında.
Beni biraz hatırla.
Sonbahar da dökülen yapraklar, adımlarına karıştıkça hatırla.
Çekmecen de ölü bir böcek bulunca.
Hızla gelen bir araba aldırmadan açık renk pantolonuna, su birikintisini paçalarına sıçratınca.
Üşüyünce geceleri..
Sönünce mahallenizin lambası şafak vakti.
Bir kadın af dileyince, bir adamdan.
Annen kanser olunca...
Öksürürken, kütüphane sessizliğinde.
Utanırken.
İzlerken oltandaki balıkların çaresizliğini..
Beni hatırla..
"Baba" dediğinde bir kız çocuğu sana..

Elbette uçurumlardan bahsedeceğiz.
Dipsiz kuyulardan..
Elbette kavuşulmamış masalların gerçekliğini savunacağız.
En iyisi bile kar etmeyecek uyuşturucuların, uyuşmasına, umutsuzluğumuzun.

"Ben yine de seni unutmam."
Kızgın kumlara basınca yalın ayak,
Sırılsıklam olunca yağmur altında.
Yenilince gün ışığına, kar'dan adamlarım.
Yaralarım kabuk bağlayınca.
İzin vermeden birinin gelip kabuklarımı okşamasına, seni hatırlarım.
Seni unutmadığımı, hatırlarım.
Belki ağlarım.

Ben yine de seni, şikayetsiz unutmam.
Saçma sapan zamanlarda hatırlarım. Ama bil, şikayetsiz hatırlarım.


Nursen Yıldırım

7 Ekim 2012

Loriana

- Neden güvenmiyorsun insanlara ?

+ Çünkü insanlar adi Loriana, çünkü çıkarları için seni incitmeyecek tek bir insan yok. Onlar için senin hissettiklerinin hiçbir önemi yok, söylediklerinin de öyle ve bu asla değişmeyecek.
İçlerinden bir kaçını seveceksin önce, çok sevmek ama. Ki güvenin devamıdır sevgi denilen illet. 
Sevgi lanetlenmektir Loriana.
Ufak darbelerle başlayacak, alınmayacağın küfürler gibi işte. Sonra arkanda beklediklerini hissedeceksin.
Korumak için değil elbet sikmek için..
Ve sikecekler Loriana, seni en sevdiklerin sikecek. Ruhunu, kalbini, ömrünü sikilmeye müsait olmayan yerlerine bile delik açacaklar bunun için matkaba gerek duymazlar ve bunu farkedebilmen olanaksızdır. Gülümseyerek deler geçerler seni.
Üstelik bir defa da değil binlerce kez düşürür ardından "özür dilerler" düşürdükleri ellerini kaldırmak için uzatırak. HAYIR ! Tekrar güven diye uzatılır o eller, tekrar düşürebilmek adına kaldırırlar seni.
İyi insan yoktur Loriana inan bana yoktur. Henüz sana kötülük yapmamış milyonlarca insan vardır sadece..
Tüm bunları az önce öğrendim.
Herşey olabildiğince bencil, herkes gibi, her his gibi,
Mesela özlemek birini, birini özlüyor olmak bencillikten. 
Birinin elini tutmasını, saçını okşamasını, birinin sana güzel cümleler kurmasını istemek bunlar seni mutlu edecek olan şeyler ama karşındakı tüm bunları yaparken yani elini tutarken senin, ne hissettiğini umursamazsın bile. Gitmesini istemezsin yalnızca -kendin için o'nu özlememek için, acı çekmemek için, ağlamamak için-
Baksana şu insanlara ! 
Benim bir adım var buralarda, benden korkuyorlar. Benden korkmalarının tek sebebi, benden güçsüz olmaları değil. Benim onların, beni nereden vurabileceklerini tahmin edebiliyor olmam. Beni düşürmeye kalkarlarsa eğer onları da kendimle birlikte aşağı çekeceğimden eminler.
Onlara güvenmiyorum çünkü ve hep tetikteyim.
Onlarda bana güvenmiyor Loriana bu bana huzur veriyor.
Kötü insan olmak istiyorum çok kötü. Yaptığım hiçbir iyiliğin akıllardan çıkmayacağı kadar kötü..

Ben bu hale gelmek için çok bedel ödedim. Kilolarca uyuşturucu içmek zorunda kaldım, avuçlarımın arasında kırılan bardaklar gibi parçalanmak zorunda kaldım.
Küfür etmek.
Bazen Loriana, bazen hayallerimden vazgeçmeK, bazen çok büyük karanlıklar düşlemek zorunda kaldım ben. 
Uykusuz gecelerim oldu benim, gözyaşlarımın tuzu yanaklarımı eritecek sandığım vakitler.
Vakitsizliklerim de oldu elbet, erken dediklerim, geç kaldıklarım. Boş verdiklerim, boşverilmişliklerim.
Benim sokaklarım var Loriana, çamurlu sokaklarım var, şimşekler düşer o sokaklara, o sokaklar yıkılır yıkılır yıkılır.
Yıpranmış evlerim var benim, dağıtılmış.
Bileklerimi değilse bile, umutlarımı kesmişliğim var benim.
Bu yolun sonundayım Lorina.
Ben bu hayatın sokabileceği herşeyi aldım içime.
Tüm ihanetleriyle seviştim, tüm acılarını tattım.
Sonra Loriana, tüm bunlardan çok sonra kahakaha atmaya başladım.
Alışmıştım !

-Hayatın boyunca kimseye güvenmeden yaşayamazsın.


+Elbette Loriana, ama sikilmeye alıştıktan sonra, orospuluk bu dünyanın en kolay mesleği. 

Ayet

Gözlerin gün doğumu,
Okyanus kıyısı,
Dağ havası,
Şehir telaşı..
Gözlerin yağmurlu bir öğleden sonra,
Hüzünlü bir şarkı.
Gözlerin öznesi tüm şiirlerin ve ilhamı bir şairin.
Biraz rakı...

Gözlerin çocukluğum,
Pamuk şeker tadı..

Gözlerin dua,
Amin.

Şehvetli bir gece gözlerin,
Gözlerin bekaret kanı.
Gözlerin bebek özlemi,
Kısır gelin,
Töre kuralı.

Gözlerin kaçırılmış bir vapur,
Geç kalınmış bir sinema seansı..

Gözlerin vedasız bir ayrılık,
Biraz ağrı..

Uyuşturucu gözlerin,
Gözlerim bağımlısı..

Soğuk bir kış gecesi üşüyen kimsesizlerin nefesiyle ellerini ısıtışı gözlerin,
Delilerin sayıkladığı bir anısı..

Gözlerin siyaset,
İllegal bir eylemin öncü direnişçisi gözlerin,
Deniz Gezmiş posteri,
Sonra tanzikli su,
Sonra karakolda cop sesi..
Biraz gurur..

Gözlerin İzmir'in vatan sevdası..
Çanakkale'nin kanlı toprağı..
Sarıkamış'da eksi kırkbeş derece..
Anadolu gözlerin,
Biraz Avrupa merakı..
Etten duvar,
Biraz Fatih gözlerin, biraz İstanbul surları..
Kınalı Mehmet gözlerin,
Sonra Cumhuriyet ilanı..
Biraz Türkçe,
Biraz İstiklal Marşı.
Ay - yıldız gözlerin, kıpkırmızı..

Gözlerim nefes alış provası,
Yaşamak hevesi.

Sonra birdenbire Filistin gözlerin,
Birdenbire işgal,
Birdenbire kurşun,
Birdenbire bomba,
Sonra kucağımda cesedi kardeşimin,
Sonra yalnızlık kabusu..
Ölümden gelen davetiye gözlerin..
Birdenbire çaresizlik,
Birdenbire korku..

Nursen Yıldırım

Efendim ?

Efendim; ben yürüyebilen bir intiharım. 

Beni dinleyin ! 
Yaratılmış olmak yetmiyor bana, dinleniyor olmakta istiyorum. Anlaşılmak. Hatta bazen suratınıza kusmak.
Soru sormak.
Nefes almak yetmiyor bana, yaşamak istiyorum..

Yürüyebiliyor olmak, istediğim yere gidebileceğim anlamına gelmiyor. Yani istediğim bir yere gidemiyorsam eğer, yürümek yalnızca yürümektir.
Yürümek, kahkaha atmak sayılabilirdi oysa.
Ki bazıları için sayılıyor da..

Efendim;
Ben tedaviye yanıt vermeyen bir hasta değil, tedavisi mümkün olmayan bir hastalığım..
Henüz kendimden başka kimseye bulaşmadım.
Bakın !
Ölüyorum demiyorum, öldürüyorum demiyorum, yaşayamıyorum diyorum.
Konuşabiliyor olmak, istediğim biriyle konuşabildiğim anlamına gelmiyor. Yani ben istediğim biriyle konuşamıyorsam, konuşmak yalnızca konuşmaktır.
Hatta konuşmak yaralarımı neşterle okşamaktır.

Kollarımın olması, istediğim birine sarılabildiğim anlamına gelmiyor. İstediğim birine sarılamıyorsam eğer, kollarımın ne farkı var kaza kurşununa kurban giden bir bebeğin annesinden ?
Söyleyin,
Eğer benim saçlarım varken, okşanmıyorsa bir sevgili, bir anne, bir baba hatta bir hayvan tarafından, saçlarım yalnızca saç değilde nedir ?
Ne önemi vardır, uzun, kısa yahut taranmış, yahut kirli...

Efendim;
Ben sigara içmek istemiyordum ama sigara içececeğimi de bilmiyordum,
İşte hepsi bu.
Tüm sorun bu, burada herşey böyle. Biz burada acı çekmek istemiyoruz, acı çekeceğimizi de bilmiyoruz. Olacaklardan haberimiz yok.
Biz her gün kendimizi en dipte sanıyor, tutunmaktan vazgeçiyor, tekrar düşüyoruz.
Dipler bitmiyor efendim, düşmek bitmiyor, arada bir gökyüzünde bahsediyorlar gökyüzünün renginden, gökyüzünün özgürlüğünden bahsediyorlar..
Bazıları !

Bazıları duruyor karşımda, böyle omuzlarını gere gere, baka baka gözlerimin içine adımlarının nasıl gülümsediğinden bahsediyor.
Hatta yetmiyor, benim bir hastalık olduğumda habersiz, canlarının sağlığını övüyorlar..
Konuşuyorlar efendim ! Konuşmasınlar.
Saçlarını seviyorlar, saçları güzel değilken bile seviyorlar saçlarını.

Gel gelelim,
Geldiler Efendim ! Geldiler.
Gitmiyorlar.

Delirdim.
Deli bir intihar oldum, deli bir hastalık oldum. İnsan olamadım Efendim.
Deli oldum.
Meme ucu kadar hassasım. Dokunuyorlar Efendim ! Tahriş oluyorum..

Nursen Yıldırım

14 Ağustos 2012

Beni Yanlış Anla


Boynuna çizdim içimin derinliğini. Siyah öptüm seni.
Boynuna yazdım ağzıma alamadığım cümleleri.

Geceydi, sen gecenin içindeydin, senin içinde bir deniz.
Güzeldiniz.
Benimle alakası yoktu.
Benimle alakası olsaydı güzel olabilme ihtimali yoktu.
Benim bir hüznüm vardı,
En olmadık zamanlarda gözlerimden boşalıyordu.
Düşünmek yarı yarıya aldatmak sayılıyordu.
Çünkü düşündükçe içimdeki orospu uyanıp zırlamaya başlıyordu.

Anlatması ne zordu.
Anlatması sana neden gülümsediğimi ve gösterebilmek gülüşümün gölgesine gizlenen çaresizliklerimi...

Ne zordu uyumak seninle, kapamadan gözlerimi !

Sana söylenmemesi gereken şeyler vardı, susuluyordu.

Az önce söndürülmüş yangındım ben mesela.
Biraz sonra kopacak kıyamettim.
Kim varsa yakınımda hep tedirgin !
Seni ürkütmek istemezdim ama benim bir yanım o kuyu kadar derin, üstelik sen Yusuf değilsin.
Sen güzelsin.
Gecenin içindeyken bile güzelsin.
Gecenin en kör saatlerinde bile güzelsin.
Beni gülümsetebilecek kadar güzel, benimle gülümseyecek kadar güzelsin.
Henüz yürümemiş olsam da seninle kalabalık caddelerde, ve henüz bağırmamış olsak bile o kalabalığa küfür ede ede..
Daha oturmamış olsak da soğuk bir bankın göğsüne elele. Ayaktayken, konuşurken ve öpüşürken güzelsin.
Sesin kadar güzelsin.
Sesinin nefesine değip, nefesimin ciğerlerime doluşu kadar güzelsin.
Bir ülkenin, başka bir ülke karşısında dimdik durabilmesi gibi işte. Güç gibisin..

Beni yanlış anla !
Sana hazır değilim.

Aç karnına içilen bir bardak kahveye alışığım, aynı kahve ile içilen bilmem kaç adet sigaraya.
Islak kirpiklerle uyanmaya her sabah.
Ot kokusuna, Pazar sabahlarının o tanrısız huzursuzluğuna...

Beni bir kez daha yanlış anla !

Kahkaha atarak düzüştüğü adamı unutmaz bir kadın belki ama,
Ağlayarak sarıldığı adam olmadan nefes alamaz asla !

Sen şimdi yedi harikanın bir parçası olsan,
Kokain çekerken güzel olsan, ki rakı içerken zaten güzelsin.
Ben seni yine siyah öpeceğim..

25 Temmuz 2012

İçimdeki Yangın

Birini sevmiyor olmak özgürlüktür. Hiç kimseyi sevmiyor olmak mükemmel bir özgürlüktür.
Ama birini seviyor olmak büyük sorumluluktur. Sorumsuz olmak isterdim oysa. Dağınık yaşamak isterdim..
Seni öptüğüm gibi öpmek isterdim herkesi sevgilim.
Yani öpebilmek isterdim.

Kim dokunsa bana, kim herhangi bir gecenin karanlığında yoldaş olsa hüznüme korktum.
Onları öldürmekten korktum. Onların yemeğimin içinden çıkan ölü bir sinek gibi midemi bulandırmasından korktum.
Onların gözlerine bakarken ağlamaktan korktum en çok.
Herhangi birinin beni senin sevmediğin kadar sevecek olması zoruma gitti..
Kaçtım.

Yeniden kırılmaktan korkmadım hiç, aynı yerden kırılamamaktan korktum.
Kimsenin beni senin gibi kıramayacağından korktum.
Kusursuz olmaktan bile korktum sevgilim, kusursuz bir duygusuz olmaktan...

Sen bir gün bana bir "hoşçakal" dedin, sonrası büyük sessizliktir vedaların bilirsin. Vedalar sonradan vurur beynine beynine..
Birlikte içtiğimiz uyuşturucular gibi işte.
Önce sessizlik kaplar şehri. Kulaklarında ekşimci bir uğultu.
Önce düşmek istersin, kapaklanmak istersin yere, en dipte olmak istersin, kanasın istersin.. Sonra yükselmek, yükselmek. Sonra dokunmak istersin Allah'a.
Hesap sorarcasına.
Sorarcasına neden yaratıldığını "özlemlerin".
Ben tüm bunları bilmek istemezdim.
Başkası bilsin isterdim..
Başkası düşlesin isterdim kefenleri..
Ben olmak istemezdim yani senin "hoşçakal" diyebildiğin..
Bir sevgiliye "hoşçakal" demek sevgilim, farklı değil bir sevgilinin ölüsünü çiğnemekten..
Sen bana bir gün "hoşçakal" diyebildin diye ben kimseye "merhaba" diyemedim..
Sen bana bir gün "hoşçakal" dedin ve ben annemin bugün beni hiç aramadığını gecenin bilmem kaçında farkettim.
Annem ölmüştü belki.
Ölmeseydi beni arardı.
Eğer annem ölmediği halde beni aramıyorsa senden hiçbir farkı yoktu.

Sen bana bir gün "hoşçakal" dedin diye ben her elini uzatanın ellerini havaya astım.

Senin kadar güçlü sıkamayacaklarından korktum ellerimi..
Senin gibi dik duramayacaklarından karşımda.
Belki senin kadar şevkatli değil diye sesleri, konuşmalarından korktum benimle..

Birini seviyor olmak diyordum; çok fiyakalı acı.

Nursen Yıldırım

20 Temmuz 2012

Kıyamet değilse 20 Temmuz geceleri,
Kıyam et Azrailim, al canımı
İmdat !

15 Temmuz 2012

Seksin varlığından haberdar olan insanlar için sadakat yoktur.

13 Temmuz 2012

İhanet Sloganı

Fotoğraf : Süreza

Çok memnun olmuştum. Tanıştığımıza. Elin tuttuğumda da çok memnun olmuştum. Saçlarımın arasında gezindiğinde parmakların..
Yüzüne bakarken de öyle, memnundum. Hatta düşlerken.. Yürürken, konuşurken, ağlarken.
Çok memnun olmuştum bir keresinde, yaşamaktan bile !

Gözlerinde gamzleri vardı önce.
Gözlerine dokundukça okyanus oluyordu, göller.
Sonra, birden bire gözlerinde cinayetler vardı, ceninler. Katil bakışları.
İhanetler vardı gözlerinde, ihanet ettiği saflığım.
Saygısızca tüketilmiş geceler, kirpiklerine kadar kirlenmişti gözleri.

Hiç memnun değildim...

Bir savaş kuralıydı bu "merhamet yok"
Hayatta kalmak istiyorsan, öldürmelisin.
Hayatta kalmak istemiyorsan bile öldürmelisin. Hayatta kalmak isteyenler için..

Ne saçma.

Ne çok şey saçma aslında.
Sevmek mesela !
Sevmek birini yok saymak binlerce, milyonlarca, milyarlarca insanı yok saymak.
Sevmek ciddi bir sorun. Sahip olmak, ait olmak kadar ciddi.
Sevmek yalan.

Burası büyük bir şehir bebeğim ve ben seni bilmem kaç kilometre sevemem.
Ben seni, o kadar çok dağın ardındayken de sevemem.
Sen benden daha önce selamlaşırken güneşle, her sabah ve senin tenin benim denizimin suyuna bile değmiyorken.
Ben seni bu kadar yorgunken sevemem bebeğim.
Özür dilerim.

Ben insanlara güvenmeyi çoktan terk ettim.
Erken tanıştım ihanetle.
İlk sevdiğim adam, bağımlıydı mesela.
Kafası hep gökyüzü kadar yüksekti.. Tedirgin yürürdüm yanında. Aranan bir sabıkalıymış gibi..
Yatakta iyiydi. Mutfağa pek girmezdi. Salonun penceresinde atmak isterdi kendini, beceremezdi. Bir gün onu itmemi istedi..
Sonra yine denedim. Güvenmeyi.
Ben sevmeyi terk edeli, bugün bir yıl oldu bebeğim.
Ben bir çift gözün önünde diz çökeli.
Bir çift göz yüzünden kaçıralı aklımı.. Bir çift gözde gördüğümden beri, bir başka kadının kalçalarını.
Bir çift gözün gazabına uğrayalı, masumiyetlerim.

Ben seni sevemem şimdi, bugün sevemem seni.
Bu kadar ihanete uğrayan bir şehirde, bu kadar ihanete kucak açan bir şehirde, bu kadar ihanet edilmeye, etmeye, ettirmeye sadık bir şehirde..
Ben bir kaç adamla sevişirken bedeni, aklı bir başkasının koynunda kadınlar tanıyorum bu şehirde, aynı anda ihanet bu en az dört kişiye göz göre - göre, ulu orta hemde..
Ben seni bu ellerle sevemem bebeğim.
Bu ellerle dokunmak zorundayım çamura, bu ellerle savaşmak. Bu elleri yıkamalıyım sonra, temizlendiğinde yine aynı elleri kirletmeliyim.
Ben çok ihanet etmeliyim.
Tanrılara kadar. En ücra köşelerine bile o hayallerimi çiğneyen adamların, o adamlara benzeyen her adama..
Her cümleye hatta o adamların ağızlarına değmiş, o adamların kadınlarına kadar..

Sadakatsizliğin acısını adım kadar ezbere bilirim. Ben sana kıyamam bebeğim.

Sen beni terkeder misin ?

Çıplağım bebeğim.

Üstelik sen bile giydirmek istemezsin !
İster misin ?

İsteme.

Nursen Yıldırım



9 Temmuz 2012

Lekelenmis Rüya



O gece bu ev çok kalabalıktı. Kadınlar, şarkılar, çeşitli uyuşturucular, seks, başbakan, terör örgütleri, Amerika, şeytan, yalan ve hatta Tanrı bile buradaydı. -Bence-
Dans vardı,
Ayağı ritim tutan insanlar, 
Çenesini bir sakız ile gevşetmeye çalışanlar.
Birbirini çok iyi tanıyanlar ve ilk kez karşılaşanlar.

Ben çok konuşan insan sevmezdim. Yalan söylenebilirdi elbette, yalan inanılmaz bir buluştu, devrim bile denilebilirdi yalana.
Haz verebilecek en başına buyruk eylem yalandı.
Çünkü, eski dostuma sevgilisini bir geceliğine ödünç aldığımı söyleyemezdim. Kırıldırdı. Bu umrumda olmazdı ama kırılırdı işte.
Lise yıllarımda Dil ve Anlatım öğretmeninin Türkçe konuşamadığını yüzüne vurumazdım. O lise bitmezdi. Bu benim umrumda değildi ama o diploma iş yerlerinin umrundaydı, annemin umrundaydı, bir an önce o okuldan siktir olup gitmemi isteyen benden nefret eden onlarca öğretmenin ve itin götüne sokup ite tecavüz ettiğim o zavallı öğrencilerin umrundaydı.

Önce herşey çok dağınıktı.
Ev çok dağınıktı,
Aklım çok dağınıktı, telefonumdaki mesajlar, mail adreslerim..
Ben kadar dağınıktı, saçlarım kadar.
Saçlarımı toplamamıştım bile. 
Gidip serseri gibi rakımı içecektim bir sokak köşesinde.
Bana kalırsa giyinmesem de olurdu.
Hatta bana kalırsa hiçkimse giyinmeyebilirdi. 
Çıplak vucütlarına bakarak tahrik olmazdım insanların...
Bana kalmıyordu tabi.

Metro'da bağırarak konuşan o orospu çocukları bizdik baylar, bayanlar.
Üzgün değiliz ve özür dilemiyoruz.

Market'e beş kişi girip ne alacağını bilmeyen gerizekalılar da bizdik kasadan kıçını kaldırmayan sevgili kel ve çirkin herif.
Birları biraz daha soğuk satarsan seviniriz.


Evin kapısını bize kimin açtığını bilmiyorum !
Hatta eve kiminle geldiğimi bile bilmiyorum, çünkü ayıktım.
Tüm bunlar olurken ben fazlasıyla ayıktım ve diğerleri yeterince sarhoştular.
Ben hiçbir şeyin farkında değildim, onlar kadar.
Gülümseyecek kadar farkında değildim..

Eski sevgilisi için uyuşturucu bağımlısı olmuş bir adam tam karşımda oturuyordu.
Ve ölen sevgilisini görmek isteyen bir adam da tam yanında.
Hemen ortada tuhaf ve çok konuşan bir kız vardı. Koltuğun diğer ucundaysa hayatı sikilmiş bir piç kurusu. Ve umrumda olmayan bir çok şey gibi, bir çok insan daha..
Ben sırtımı duvara dayamıştım hepsini karşıma almıştım.
İçeriden gelen sevişme seslerini duyamayacak kadar fazla yüksek sesle konuşuyorlardı.
İçeride kimin kimi düzdüğünü bilmiyordum ve gidip bakmayacağım kadar ilgilenmiyordum.

Bu dünyanın altın kuralı düzmek ve düzülmek değil miydi zaten ? 
Güzel kadınlar, yaşlı ve zengin adamları hep sikmediler mi ? 
Erkekler kendilerine aşık olan kadınları, kadınsız kaldıklarında aramadılar mı penisleri sertleştiğinde ? 
Yaşlı kadınlar paraları ile örtmüyor mu sarkmış etlerini ? 
Amerika, Türkiye'yi düzmüyor mu şimdi ? 
Sevgili meclis üyeleri, başkanları ve her ne boksa hepimizi ayakta sikmiyor mu ?
Bir gram uyuşturucu için bir genç kız, kendini becertmiyor mu ? 
Sahi sıçmak için bile ödediğiniz vergiyle alınan gemicik sizinde götünüzü acıtmıyor mu ? 

Tüm bunları unutun şimdi.

Dans eden adamları da unutun. Hatta dönen herşeyi, kültablalarını unutun. Boş şişeleri, susmayan kızı bile unutun. 

Eski sevgilisi için kendini binlerce kez öldürmeye çalışan, bir orospu için -haha- kendine her gün defalarca kez zarar veren bir adam karşımda oturuyordu.
O an tüm sorunum buydu.
Dünya, bu midemi bulandıran şey üzerinde dönüyordu.
Dünya o eski sevgilinin vajinası üzerinde dönüyordu benim için. 
Berbat bir düşünceydi bu ve berbat şeyler düşünmeye bayılıyordum.
Ayıktım.
Kendimi çin malı gibi hissedebilirdim yani. 
Gözlerimin gözlerini göremeyeceği bir odadaydım ve ayıktım. Ne komik.
Onlarca insanın kendini aradığı ve bulmak için litrelerce sıvı, kilolarca kuru tükettiği o evde ben kendimi kaybetmeye çalışacak kadar ayıktım.
Hem komik hem acınasıydı bu. 

O gece o evde mantık yoktu.
Din yoktu.
O evde kimse din sevmiyordu, kural sevmiyordu, yasak sevmiyordu.

Ben de o eski sevgiliyi sevmiyordum. Bana göre tanrı ilan edilen bir öküzdü. Saçmaydı. Kesip yenilebilirdi.

Gözleri yeşildi ve bence o gece o evde su yeşildi, duvarlar yeşildi..
Hiç konuşmuyordu hatta hareket bile etmiyordu.
Kalabalığa karışıyor ve kalabalığın içinden sıyrılıyordu. Defalarca kez yaptı bunu.
Bana benziyordu.
Hiç bir zaman bir orospu için ağlamamıştım oysa ben.
Ama benziyordu.

Saat yediydi.
Sabah yedi ve ben dün geceki evden kilometlerce uzaktaydım. Şehirlerce uzakta..
Yollar, dağlar, saatlerce uzakta.


Odamın kapısı sertçe açıldı o sırada,
Sıçrarayak uyandım.

Benim hatırladığım tek rüyaydın.

Nursen Yıldırım
Burada biraz sen eksik, orada biraz ben. Ne farkımız var denizi olmayan şehirlerden ?

8 Temmuz 2012

Naber Lan Orospu Çocukları

Uyandım.
Dakikalardır benden bağımsız sallananan bacağımı, titreyen ellerimi, ısırdığım dudaklarımdan damlayan kanı ve içimdeki öfkeli telaşı saymazsak iyiyim.
Peşpeşe yaktığım sigaraları ve ölüsüne dokunmak istediğim bir adamı da unutursak eğer..

Dün gece sayısız mesaj almıştım, okumadığım mesajlar.
Benim ayaklarım üzerinde durmayı bırakın, benim ayakkabılarıma bile dokunamamış insanlar tarafından,
Orospu çocukları tarafından, her boku bildiğini sanan dindar pezevenkler, am budalası adamlar ve namusları için yaşayan orospular ve henüz en büyük hayal kırıklığı dondurmasının yere düşmüş olması olan şansılı piçler tarafından,
Kınandım!

Ben o sırada çatı katı odamda, kahkaha atıyordum.
Acıya..

Bütün hayatım inanmakla geçmişti -inanmam gereken herşeye inanmıştım.
İnanmamam gereken herkese de öyle.

Tuhaf bir çocuktum ben,
Yaramaz, haylaz, serseri, alaycı...
Ve kimsenin yanında ağlamayan bir çocuk.
Düşen ama asla düştüğünü belli etmeyen. Dizindeki yarayı avucuyla kapatmayı kendine alışkanlık haline getirmiş,
İçindeki fırtınaları gökkuşağı gibi gösterebilen bir çocuk.
Umursamaz sanılan oysa her şeyi en ince ayrıntısına kadar beynine kazımış.
Sert ama kırılgan.
Korkularım yoktu.
En dibini biliyordum bu hayatın, en karanlığını görmüştüm.
Hiç anlatılmamış bir hayat hikayesinin yaşayanıydım..
Yazılmış ama hiç okunmamış bir şiirdim.
Hiçbiriniz beni tanımıyordunuz.
Binlerce insanın bildiği bir isimdim..

Sizler de ben olmadan beni yargılamaya çalışan iğrenç, adi, bencil pislikler.
Ben orospu çocuğu gibi hissediyorum,
Siz orospu çocuğu gibi yaşıyorsunuz.
Ben inandıklarımı sorguluyorum,
Siz inandıklarınızla sömürüyorsunuz, günahlarınız öyle kocaman ki bir başkasının günahını Allah'a işaret ederek kendinizi affettireceğinizi sanıyorsunuz.
Ağzınız leş gibi yalan kokuyor.

Ben diyorum ki; domalmayın öyle adam sikmiyorum.
Siz diyorsunuz ki; sikecek adam kalmadı diye sana tecavüz ediyorum..

Şimdi defolun.
Hiçbirinizi burada görmek istemiyorum !


Nursen Yıldırım

Yedinci Ayın Sekizi

Ben sana aşık olursam, tersine dönmez dünya. Yine ağlar elbet bebekler, kuşlar öter. Yine yorar geceler, güneş doğar, gün yaşanır, gün biter. Torbacılar nöbet tutarken köşe başlarında polisin girebilmek için tanrı olması gereken mahalle aralarında babamın ölmesini dilerim sayelerinde o köşelerden birinde. Ben sana aşık olursam, sıyrılmam, sıyırmam biraz üzülürüm belki. Belkü biraz üzersin beni, belki sevmezsin herkes gibi. Hiç kimsenin sevmediği gibi. Aldırmam. Ben sana aşık olsam bile ağlamam. Biraz kırılırım, belki çok kırılırım. Ama canım, acımın orospuyum. Acının peygamberini sunsan, alınırım üzerime. 
Giyerim çıkarmam.

6 Temmuz 2012

Koptuğum An (Ha Ha Ha )


"Merhaba" dedi, daha önce gözlerine hiç bakmadığım biri,
Alabildiğine samimiyetsizce ekledi, "nasılsın ?"

Hiç düşünmeden,
"Cümleler" dedim,
"Cümlelerim kadar devrik."

Susmadım,

Az önce pencereden baktım dedim,
O'nu ömür boyu seveceğime söz veremezdim belki ama,
Bir kız çocuğunun, ilk kelimesinin "baba" olmasına alınmayacağım kadar fazlaydı bende.
Şu sigara var ya, onun içi boş.
Bildiğin çarşafa sarılmış tütün.
Benim gibi yani, bende yastıklarıma sarılırım uyurken.
Beynim izmaritler kadar kirli.

Keşke parmak uçları değseydi, hayatımın herhangi bir yerine.
Ve keşke,
Bir şehir olabilseydim ben.
O zaman dokunmazdı terk edilmeler içime.
Bu yollar benim diyebilirdim,
Bu gökyüzü benim.
Bu yağmur.
Kimse adım basmazdı belki kaldırımlarıma, ama kuşlar dans ederdi üzerimde göç zamanlarında.
Hem bilirdin,
Kirli ayaklarla çiğnenmek, kirli zihinlerde harcanmaktan daha beter olamaz ya..

Ben tek bir şey için "yeter" diyemedim, biliyor musun ?
Yani, birkaç dakikalık uyku bir kaç gün yeter bana,
Bir damla su bir kaç saat için fazla.
Bir kaç dost yeterli,
Bir gece yeter aşık olmak için.
Ölmek için bir an.
Nefes almak yeterli yaşamak için,

Ama birini sevdim, yetinemedikçe daha çok sevdim.
Mesela önce gözlerini,
Ellerini,
Traş bıçaklarını ve ayakkabı bağcıklarını.
Yetmedi.

Allah beni sevmiyor mu lan !
Siz kıyafetlerinizle mi doğdunuz söylesene.
Siz niye kendinizi çamur gibi hissetmiyorsunuz oğlum.
Niye kedi görmüş fare gibi tırsak bakmıyorsunuz.
Hem sanane.
Orospu çocuğu gibiyim.
Parmakla gösterilen meşhur piç.
İnsanlar acımı seviyorlar,
İnsanlar yalnızlığımı, terk edilmişliğimi, unutulmuşluğumu.
Duygularımı pazarlıyormuş gibiyim.
Esas kızın kazık attığı kankası bile değilim. (haha)
Bağımlı gibi hissediyorum ki sanane,
Sanki avuçlarının içine alıp, kırarcasına sıksan ellerimi titremeyecekler mi ?
Benim hayallerim bile yok lan.

Zaman geçirmek için uyur mu oğlum insan !
Hadi akşam olsun, sonra sabah.
E sonra ?

Benim yarınım bile yok.
Sadece bekliyorum.
Ölmeyi.
Ölmek için yaşıyorum.
Senin bilmediğin bir dil bu, kimsenin bilmediği, ilahi bir dil.
Yalnızca benim anladığım ama yazamadığım.

Eğer seni tanısaydım,
Muhakkak ki küfür ederdim.
Beni dinlediğin için.
Çünkü anlamıyorsun ! 

Nursen Yıldırım

Ölmemeli Hiç Kimse Cuma Günleri


Salı sabahları ölmeli insanlar,
Ben Cuma gecesi.
Ve muhakkak, senin bu gece üzerinde seviştiğin çarşaflar kadar kirli.

Babamın beni terkederken traş olduğu jiletlerlere sarılıp uyuyorum ben oğlum.
Benim şakaklarım ağrıyor her gece, hiç ağlamıyorum diye.
Dudaklarım kanıyor, sus'a'maktan.

Beyaz bir gelinlik ismi midir sence ?
Uyuşturucunun hası bence.

Annemin aldatıldığı kadınlar kadar bile değilim ben oğlum.
Sayabileceğin kadar bile değilim.
Ama soyabileceğin kadar olduğumu inkar etmeyi çok isterdim.

Hiç seçme hakkım olmadı benim.
Doğduğumdan beri yağmurlu gözlerim.

Gece siyah mıdır sence ?
Siyah korkaktır bence !
Hadi siyahın içinde siyahı görsene.
En çıldırmış anında siyaha tecavüz etsene.

Beni sevsene oğlum !
Umutsuzluklarımı öpsene,
Ellemesene oğlum, dokunmasana içime.
Kanıyor işte.
Tutamazsın gözlerim kayıyor gözlerine.

Balıklar için akvaryumlar hapishanedir bence,
Ve tüm balıkçılar tutuklanmalı bir an önce.
Peki ben suçlu muyum sence de ?

Hadi bırak ellerimi,
Sol göğsümü avuçla şimdi.
Sütyenimin dışında atan kalbim,
Ereksiyon olmaman için geçerli bir sebep olmalıydı.
Değil mi ?

Değil oğlum.
Parçalarım ellerini kanatmazsa,
Kanın yüzüme vurduğum tokatla kirpiklerime sıçramazsa,
Dökülmezse saçlarım kemotrapi seanslarında..
Hayalleri saymazsak, bahaneleri atlarsak,
Beni sevmediğini aklarsak.
Değil oğlum.

Parmak uçlarını tenime sürterken sen,
Gurursuzluğumu, kırılmışlıklarımın üzerine sermemek elimde değil.
Patlamaya hazır bir volkan gibi gezinirken kasıklarımda dudakların,
İyi bir orospu gibi gülümsememek sana mümkün değil.
"Gitme" diyemediğimden,
Sevişmek seninle,

Ve boşalttığında içini içime,
Övüşün, ölüşüme sebeptir.
Değil deme,
Bu ender ama engel değil.

Hadi öp.
Bugün Cuma.

Nursen Yıldırım

Allah'a Duyuru


Intihar, cinayet ve hatta soykırım planları..
Kirli kahve bardakları,
Orgazm taklitleri,
Orospu kahkahalari,
Uyuşturucular,
Geceler,
Ihanetler,
Porno senaryosu olmaya aday bir hayat hikayesi,

Ve esmer elleri olan o adam...

-kalbim çarpıyor, çok hızlı çarpıyor yüzüme kapanan kapılar kadar hızlı-

Yüksek doz depresanları işgal etmişti odamı, kıtaplığıma kadar yayılmışlardı.
Okuduklarıma kadar bulaşmışlardı artık.

-kalbim hala hızlı çarpıyor-

Parmaklarımın arasında döndürdüğüm çakmakla kendimi tutusturmak istiyordum. Soyunmak. 6. Kattaki evimin en duman altı odasının dar penceresinden aşağı atlamak, kahkaha atarak, çırılçıplak.

-kalbim ağzımda çarpıyor sankı, çok hızlı-

Aylardır klozetin yanında duran permatikle saçlarımı kazımak istiyordum kafa tasımla birlikte. Aklımın içindekilere dokunmanın başka yolu yoltu onlara sarılmanın, sarmanın..
Aklımin içinde kalbimin içinde olanlar oluyordu. Inan bana aklım kırılıyordu.
“Cizilecek bir yer hep vardır” diyordu şair yanılmıyordu.

-kalbim hızlı hala çarpıyor-

Dün gece dua etmiştim ve bu sabah telefonum çalmıstı, esmer sakalları olan o adam tarafından defalarca kez aranmıstım;

- Nasılsın ?
+ Iyiyim... Ya sen ?
- Seni görebilir miyim ?
+ Aslında beni bir daha arama.

“Allah'ım beni çok yanlış anlamışsın !”

-kalbim çok hızlı çarpıyor hala-

Yemin ederim beni arama. Yalvarırım. Seni seviyorum ne olur arama. Seni seviyorum ve lütfen arama. Seni seviyorum beni arama bir daha..

Tam bu satırdan sonra hıçkırmaya başladım. Sız duymadınız.

-kalbim çarpıyor hala çok, hızlı çarpıyor-

Allah'ım yapma ! Kırıldım.
Cok acıyor..

Senin kasıklarını ağrıttığımızı sandığım bu hayat gizli gizli içimize boşalıyor.
Hepimiz gebeyiz, kalbimiz sancılanıyor.
Allah'ım durdur dünyayı cidden midemiz bulanıyor.

Tam bu satırdan sonra aradım esmer kokulu o adamı..
Muhtemelen sağ elinin baş parmağı ile REDDET tuşuna bastı.
Sanki yüzümü kezzap dolu kovaya bastı..

Allah'ım !
Ben çok hastayım.

Nursen Yıldırım

Gözlerimi Giyin Tenine



Gözlerime bak, gözlerime. Gözlerimin içindeki çaresizliğe bak. Düşmüşlüğümü gör gözlerimde, gözlerimden oku beni. Gözlerime sahip çık, sarıl gözlerime. Gözlerimi ört üzerine..
Dinle gözlerimi, dinlen gözlerimde. Gözlerimden öp beni.
Gözlerimi düşün bu gece..
Gözlerimden vur beni.
Gel.
Gör kimsesizliğimi, kimsesizliğimden sar beni.
Beni sakın. Sakla beni.
Gel.
Gözlerin giyinsin gözlerimi..

Nursen Yıldırım

25 Aralık 2010

Şizofren Saatler

Sabahın kör saatlerinde güneşin yönünü şaşırdığı bir gündeyim..
Dünya tersine dönüyor sanki..
Gelişinle gidişin arasındaki matematiksel hesaplamaların sağlamasının bile doğru çıkmadığı o çok kısa zaman dilimine, nasıl uzun bir ömür sığdırabildiğimi düşünüyorum.
Seni evrendeki tüm canlı ve cansız şeylerden üstün tutan Tanrısal aşkımın nasıl bu kadar canımı acıtabilidiği gerçeğini yalanlarımın pembesel rengiyle karalıyorum !

Adını yazıyorum boş sayfalara,
Birde hayalini çiziyorum odamın duvarlarına..
Uykuların haramsallaştığı mevsimsel bir bunalım bu ! Ya da Aşk'sal.. Tanrı'sal belki..

İnançlarımı irdeliyor aklım..
Hiç olmayanla, hep var olanlara karşı bu sonsuz güveni nasıl kazandığımı kurcalıyorum..
Genetik olmalı !

Seni seviyorum.. Seni seviyorum..
Hep aynı cümle.. Yine aynı cümle..
Peki hep aynı mı boyutu sevginin ? Yerimde mi sayıyorum ?
Kaç kez seviyorum seni ? Bir insan kaç kez sevebilir aynı kişiyi ?
Kilosu varmıdır aşkın ya da ne bileyim kaç adettir sevmek ?
Kaç ihanet koymalı teraziye, aşk ağır bassın diye ?

Saat 05.05 batıl inançlar edinesim geliyor aniden "BENİ DÜŞÜNÜYORSUN"..
Bu saatte hemde, hiç uyumadın yahut işe geç kaldığını sanıyorsun şuan, beyaz gömleğinin düğmelerini yanlıs iliklerken aklına geliveriyorum işte..
Ne güzel şeymiş şu hayalperestlik !
Kulağım çınlıyor, kesin adımı anıp gülümsedin..
Yere düşüyorum elimdeki nimeti.. Bize geleceksin, karnın aç.

Yağmur yağmaya başlıyor, çok ayıp ediyor bulutlar !
Beni terk ederken takındığı tavrı takınıyor doğa,
Şiddetle karışık küfür ediyor.

Masanın üzerinde unuttuğum antidepresanlara takılıyor gözüm.
Önemli birşey değil sadece aşkımı yatıştırıyorlar biraz.
Uyuyorum ama rüyalarımda da seviyorum seni..
Doktorlar anlamıyor ki aşığın halinden.

Sanırım ölmeliyim, uyumalıyım yani..
Sana yazamadığım zamanlar ölü gibi hissediyorum sadece.
Toprak bile almaz zaten beni bu titrek ellerimle..

Hee birde, artık gelsen diyorum..

Kime sorsan tanır zaten seni.. Sakın adımı söyleme kimseye herkese sen diye tanıttım beni..

Nursen Yıldırım.

Ölüyorum Anne Bir Daha Doğurma Beni

Hayat pamuk şekeri değilmiş anne
Çok zor meslekmiş insan olmak.
Yaşayabilmek boynuna geçirilen binlerce halatın düğümleri çözülür umuduyla,
Tabureye nekadar sıkı basarsam, okadar korkmalıymışım meğer tekme atılmasından..

Büyüdükçe küçülüyormuş etrafındakiler..
Büyüdükçe çirkinleşiyormuş, yalanlar yorgan oluyormuş ihanetlere.
Zedeleniyormuş güven dedikleri kan damlamadığından farketmiyormuşsun olanları..
Sadece derin bir sızı hissettiriyormuş, senelerce neden aratan bir ağrı.

Ve küçükken senden uzaklaşma hissim,
Büyüdükçe daha çok bağlıyormuş beni sana.
Tek gerçeğim olduğunu kanıtlıyormuş, öğrendiğim yalanlar..

Hayat gazoz kapağından bozma kesici oyuncaklardan korkmak değilmiş anne..
Dönen atlı karıncalardan daha miğde bulandırıcı bir Dünya varmış dönüp duran.

Ve kırmızıklı başlıklı kız, kurtulamazmış hiçbir kurdun elinden..

Hayat masal değilmiş anne..
"Mutlu son" dedikleri sevişme seanslarının salon ağzı gerçekte.

Adalet "Çıplak Krala" benziyor anne.
Soytarıların dilinde..

Hayat yok olan binbir umudun ardından dökülen gözyaşlarının son damlasına kadar saymak zorunda olduğun hiç bilinmeyenli bir denklemmiş..
Hep doğru cevap verdiğini sanarken kadere,
Tüm soruların yanlış olduğu gerçeği tokat gibi çarparmış yüzüne..

Bir gidene yanmıyor artık içim, bir sevgiliye,
Onlara değil anne, inan sevdadan değil bu halim..
Ki hepsi haklıydı, ki hepsi yorgun, hepsi kırılmıştı, hepsi borçlu çıkarılmıştı..
Hepsinin bir yarası vardı aldığı nefeslerin karşılığını öderken sahiplendirildiği..
Üzmek istemediler beni, biliyorum anne..
Kızmıyorum.
Hepsi iyi insanlardı, çirkinleşmeyenlerden. Güvenleri zedelenenlerden.
Kahkahalardan sıyrılıp, Çıplak Krala sahiplenenlerden..
Buyüzden okadar halsizdi yürekleri, buyüzden okadar korkak, buyüzden okadar kaçak oynuyorlardı..
Bana benziyorlardı anne.
Bana benziyorlardı.

Hayat yordu hepimizi..

Ölüyorum anne
Bir daha doğurma beni !

Nursen Yıldırım