O gece bu ev çok kalabalıktı. Kadınlar, şarkılar, çeşitli uyuşturucular, seks, başbakan, terör örgütleri, Amerika, şeytan, yalan ve hatta Tanrı bile buradaydı. -Bence-
Dans vardı,
Ayağı ritim tutan insanlar,
Çenesini bir sakız ile gevşetmeye çalışanlar.
Birbirini çok iyi tanıyanlar ve ilk kez karşılaşanlar.
Ben çok konuşan insan sevmezdim. Yalan söylenebilirdi elbette, yalan inanılmaz bir buluştu, devrim bile denilebilirdi yalana.
Haz verebilecek en başına buyruk eylem yalandı.
Çünkü, eski dostuma sevgilisini bir geceliğine ödünç aldığımı söyleyemezdim. Kırıldırdı. Bu umrumda olmazdı ama kırılırdı işte.
Lise yıllarımda Dil ve Anlatım öğretmeninin Türkçe konuşamadığını yüzüne vurumazdım. O lise bitmezdi. Bu benim umrumda değildi ama o diploma iş yerlerinin umrundaydı, annemin umrundaydı, bir an önce o okuldan siktir olup gitmemi isteyen benden nefret eden onlarca öğretmenin ve itin götüne sokup ite tecavüz ettiğim o zavallı öğrencilerin umrundaydı.
Önce herşey çok dağınıktı.
Ev çok dağınıktı,
Aklım çok dağınıktı, telefonumdaki mesajlar, mail adreslerim..
Ben kadar dağınıktı, saçlarım kadar.
Saçlarımı toplamamıştım bile.
Gidip serseri gibi rakımı içecektim bir sokak köşesinde.
Bana kalırsa giyinmesem de olurdu.
Hatta bana kalırsa hiçkimse giyinmeyebilirdi.
Çıplak vucütlarına bakarak tahrik olmazdım insanların...
Bana kalmıyordu tabi.
Metro'da bağırarak konuşan o orospu çocukları bizdik baylar, bayanlar.
Üzgün değiliz ve özür dilemiyoruz.
Market'e beş kişi girip ne alacağını bilmeyen gerizekalılar da bizdik kasadan kıçını kaldırmayan sevgili kel ve çirkin herif.
Birları biraz daha soğuk satarsan seviniriz.
Evin kapısını bize kimin açtığını bilmiyorum !
Hatta eve kiminle geldiğimi bile bilmiyorum, çünkü ayıktım.
Tüm bunlar olurken ben fazlasıyla ayıktım ve diğerleri yeterince sarhoştular.
Ben hiçbir şeyin farkında değildim, onlar kadar.
Gülümseyecek kadar farkında değildim..
Eski sevgilisi için uyuşturucu bağımlısı olmuş bir adam tam karşımda oturuyordu.
Ve ölen sevgilisini görmek isteyen bir adam da tam yanında.
Hemen ortada tuhaf ve çok konuşan bir kız vardı. Koltuğun diğer ucundaysa hayatı sikilmiş bir piç kurusu. Ve umrumda olmayan bir çok şey gibi, bir çok insan daha..
Ben sırtımı duvara dayamıştım hepsini karşıma almıştım.
İçeriden gelen sevişme seslerini duyamayacak kadar fazla yüksek sesle konuşuyorlardı.
İçeride kimin kimi düzdüğünü bilmiyordum ve gidip bakmayacağım kadar ilgilenmiyordum.
Bu dünyanın altın kuralı düzmek ve düzülmek değil miydi zaten ?
Güzel kadınlar, yaşlı ve zengin adamları hep sikmediler mi ?
Erkekler kendilerine aşık olan kadınları, kadınsız kaldıklarında aramadılar mı penisleri sertleştiğinde ?
Yaşlı kadınlar paraları ile örtmüyor mu sarkmış etlerini ?
Amerika, Türkiye'yi düzmüyor mu şimdi ?
Sevgili meclis üyeleri, başkanları ve her ne boksa hepimizi ayakta sikmiyor mu ?
Bir gram uyuşturucu için bir genç kız, kendini becertmiyor mu ?
Sahi sıçmak için bile ödediğiniz vergiyle alınan gemicik sizinde götünüzü acıtmıyor mu ?
Tüm bunları unutun şimdi.
Dans eden adamları da unutun. Hatta dönen herşeyi, kültablalarını unutun. Boş şişeleri, susmayan kızı bile unutun.
Eski sevgilisi için kendini binlerce kez öldürmeye çalışan, bir orospu için -haha- kendine her gün defalarca kez zarar veren bir adam karşımda oturuyordu.
O an tüm sorunum buydu.
Dünya, bu midemi bulandıran şey üzerinde dönüyordu.
Dünya o eski sevgilinin vajinası üzerinde dönüyordu benim için.
Berbat bir düşünceydi bu ve berbat şeyler düşünmeye bayılıyordum.
Ayıktım.
Kendimi çin malı gibi hissedebilirdim yani.
Gözlerimin gözlerini göremeyeceği bir odadaydım ve ayıktım. Ne komik.
Onlarca insanın kendini aradığı ve bulmak için litrelerce sıvı, kilolarca kuru tükettiği o evde ben kendimi kaybetmeye çalışacak kadar ayıktım.
Hem komik hem acınasıydı bu.
O gece o evde mantık yoktu.
Din yoktu.
O evde kimse din sevmiyordu, kural sevmiyordu, yasak sevmiyordu.
Ben de o eski sevgiliyi sevmiyordum. Bana göre tanrı ilan edilen bir öküzdü. Saçmaydı. Kesip yenilebilirdi.
Gözleri yeşildi ve bence o gece o evde su yeşildi, duvarlar yeşildi..
Hiç konuşmuyordu hatta hareket bile etmiyordu.
Kalabalığa karışıyor ve kalabalığın içinden sıyrılıyordu. Defalarca kez yaptı bunu.
Bana benziyordu.
Hiç bir zaman bir orospu için ağlamamıştım oysa ben.
Ama benziyordu.
Saat yediydi.
Sabah yedi ve ben dün geceki evden kilometlerce uzaktaydım. Şehirlerce uzakta..
Yollar, dağlar, saatlerce uzakta.
Odamın kapısı sertçe açıldı o sırada,
Sıçrarayak uyandım.
Benim hatırladığım tek rüyaydın.
Nursen Yıldırım